2 Ekim 2009 Cuma

hatay yemekleri


Aslına bakarsanız nerede ne yemeli


sorusu, kısıtlı bir çeşitliliği tanımlama

amacı güder. Oysa Antakya'da hemen

her köşe başı bir lezzet tarafından

tutulmuştur. Eğer Antakya'ya

gelişinizin sebeplerinden biri de

yöresel lezzetlere erişmek ise,

gözünüzü dört açmalısınız. Çünkü

tarihin, çarşının-pazarın büyüsüne

kapılıp gezerken, farkında olmadan

ummadığınız bir lezzetin yanından

geçip gidebilirsiniz. Hatta bazen bir

kokuyu takip etmek, bir sese kulak

kabartmak ta gerekebilir. “Küncülü

Kahke” diye bağıran bir satıcı aslında

susamlı simit satmamakta, sizi o

lezzete davet etmektedir. Keza eski

Hatay Meclis binası, günümüzün

Gündüz Sineması önünden geçerken

enfes bir dürüm köfte kokusu bütün

konsantrasyonunuzu bozmaya

yetebilir.

Tabiat o kadar cömert, toprak o

kadar bereketlidir ki, Hatay için hiç bir

şeyi esirgememişlerdir. Her şey o

kadar boldur ki bazen her şeyi

üstüste zanneder, bir caddede veya

çarşıda gezerken tüm kokuların

birbirine karıştığını hissedersiniz.

Künefenin kokusu kebaba, baharatın

kokusu peynire...

Yöresel yemekleri İstiklal

Caddesi'ndeki Sultan Sofrası'nda

tadabilirsiniz. Size sunacakları haftalık

yemek listesinden Antakya mutfağının

en nadide yemeklerinden birini

seçebilirsiniz. Seçim yapmak zor

olacaksa, şefin tavsiyelerine uymak

galiba en doğrusu olacaktır.
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bir öğle yemeği için küçük bir


maceraya ne dersiniz? Uzunçarşı'da

bir kasaba gidersiniz. Yiyebileceğiniz

kadarıyla (mesela 150 gram) kağıda

et yaptırırsınız. Kağıt üzerine serilmiş

eti alır, kasabın oldukça yakınındaki

Sait Usta'nın fırınına gider, bunu

fırında bulabileceğiniz bir teneke

parçasının üzerine koyup fırıncıya

verirsiniz. Aman dikkat edin, etiniz

başkalarınınkilerle karışmasın. Etiniz

fırından çıkınca ustadan bir yuvarlak

somun (Halebi ekmek) alıp ortadan

yarar ve eti arasına koyarsınız. Hadi

buyrun mükemmel bir lezzete!

Künefenin en lezzetlisini

Köprübaşı'nda birbiri ardına

sıralanmış künefecilerde yiyebilirsiniz.

Künefeyi daha önce Türkiye'nin

pekçok yerinde tatmış olabilirsiniz.

Her ne kadar görünüşü ve yapılış
tarzları aynı olsa da, yediklerinizin


en lezzetlisi olacaklardır. Eskiden

künefenin yanında şekersiz soğuk

süt içilirdi. Şimdilerde ise kaymaklı,

dondurmalı künefe gibi abuk-subuk

adetler çıkardılar. Sakın aldanmayın!

İlle de bir şey içmek isterseniz

şekersiz soğuk süt isteyin. En

azından, sıcak yaz gününde veya

gecesinde (genelde gece yemeyi

tercih edin, ortalık daha serin olur)

içinizin yanmasını önleyecektir.

Harbiye'ye gittiniz. Sizi kapılarda

karşılayan pek çok restoran

görürsünüz. Hangisini seçeyim diye

düşünmeyin. Aklınızın kestiği

herhangi birine girin. Asla pişman

kalmazsınız. İlk önce masanıza bir

kap içinde nane, maydanoz, soğan,

biber'den oluşan yeşillik getirirler.

Limon sıkıp, yemeklerle beraber bol

bol yiyin. Biterse çekinmeyin, tekrar

isteyin. Ücrete dahil değildir. Tepside

sunulan mezelerden (isimlerini

mezeler bölümünde bulabilirsiniz)

dilediğinizi seçebilirsiniz.

Sıcak yemek olarak ızgara piliç

yemenizi tavsiye ederim. Leziz olur.

Yarım piliç ezilerek ızgara edilmiştir.

Üstüne de fıstıklı künefe yediniz mi,

Harbiye ödeviniz (!) tamamlanmış

demektir.

Antakya, ayaküstü tadabileceğiniz

lezzetler diyarıdır. Züngülü (bildiğiniz

halka tatlısı) imalatçısının önünde

sıcak sıcak yemelisiniz. İkindi vakti

açlık hissettiğiniz de (o kadar şey

yemenize rağmen, bravo!) seyyar

satıcıdan alacağınız küncülü kahkeyi

tuz-kimyona batırarak yiyebilir,

yanında ayrancıdan alacağınız buz

gibi ayranı içebilirsiniz. Lezzetini

tamamlar. İçiniz yandığında

imdadınıza meyan şerbetçileri yetişir.

Kabak tatlısını da ihmal etmeyin.

Hemen her tatlıcıda vardır.

Humus diyeceğim ama, Harbiye'de

yemişsinizdir. Eskiden olsa tavsiye

edeceğim tek yer vardı: Emmi Hasip'in

yeri! Hey gidi Emmi Hasip. Biraz ağzı

bozuktu ama, sırf gülmek için gidip

humusundan yerdik. Çarşıda da,

kunduracılardan çıktınızmı göreceğiniz

Cevizli Helvacı Mehmet Ali amca vardı.

Türkiye'de bu tatlıyı yapan tek kişiydi.

1990 yılına kadar Antakya'ya seyahat

etmiş olanlar onu ve tatlısını mutlaka

hatırlayacaklardır.

Bir de taze nohut var. Yaz

başlangıcında giderseniz, demet

demet satılan taze nohutu alıp

yiyebilirsiniz. Ama etrafı kirletmeyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder