sorusu, kısıtlı bir çeşitliliği tanımlama
amacı güder. Oysa Antakya'da hemen
her köşe başı bir lezzet tarafından
tutulmuştur. Eğer Antakya'ya
gelişinizin sebeplerinden biri de
yöresel lezzetlere erişmek ise,
gözünüzü dört açmalısınız. Çünkü
tarihin, çarşının-pazarın büyüsüne
kapılıp gezerken, farkında olmadan
ummadığınız bir lezzetin yanından
geçip gidebilirsiniz. Hatta bazen bir
kokuyu takip etmek, bir sese kulak
kabartmak ta gerekebilir. “Küncülü
Kahke” diye bağıran bir satıcı aslında
susamlı simit satmamakta, sizi o
lezzete davet etmektedir. Keza eski
Hatay Meclis binası, günümüzün
Gündüz Sineması önünden geçerken
enfes bir dürüm köfte kokusu bütün
konsantrasyonunuzu bozmaya
yetebilir.
Tabiat o kadar cömert, toprak o
kadar bereketlidir ki, Hatay için hiç bir
şeyi esirgememişlerdir. Her şey o
kadar boldur ki bazen her şeyi
üstüste zanneder, bir caddede veya
çarşıda gezerken tüm kokuların
birbirine karıştığını hissedersiniz.
Künefenin kokusu kebaba, baharatın
kokusu peynire...
Yöresel yemekleri İstiklal
Caddesi'ndeki Sultan Sofrası'nda
tadabilirsiniz. Size sunacakları haftalık
yemek listesinden Antakya mutfağının
en nadide yemeklerinden birini
seçebilirsiniz. Seçim yapmak zor
olacaksa, şefin tavsiyelerine uymak
galiba en doğrusu olacaktır.
Bir öğle yemeği için küçük bir
maceraya ne dersiniz? Uzunçarşı'da
et yaptırırsınız. Kağıt üzerine serilmiş
eti alır, kasabın oldukça yakınındaki
Sait Usta'nın fırınına gider, bunu
fırında bulabileceğiniz bir teneke
parçasının üzerine koyup fırıncıya
verirsiniz. Aman dikkat edin, etiniz
başkalarınınkilerle karışmasın. Etiniz
fırından çıkınca ustadan bir yuvarlak
somun (Halebi ekmek) alıp ortadan
yarar ve eti arasına koyarsınız. Hadi
Künefenin en lezzetlisini
Köprübaşı'nda birbiri ardına
sıralanmış künefecilerde yiyebilirsiniz.
Künefeyi daha önce Türkiye'nin
pekçok yerinde tatmış olabilirsiniz.
Her ne kadar görünüşü ve yapılış
tarzları aynı olsa da, yediklerinizin
en lezzetlisi olacaklardır. Eskiden
künefenin yanında şekersiz soğuk
süt içilirdi. Şimdilerde ise kaymaklı,
dondurmalı künefe gibi abuk-subuk
adetler çıkardılar. Sakın aldanmayın!
İlle de bir şey içmek isterseniz
şekersiz soğuk süt isteyin. En
azından, sıcak yaz gününde veya
gecesinde (genelde gece yemeyi
tercih edin, ortalık daha serin olur)
içinizin yanmasını önleyecektir.
Harbiye'ye gittiniz. Sizi kapılarda
karşılayan pek çok restoran
görürsünüz. Hangisini seçeyim diye
düşünmeyin. Aklınızın kestiği
herhangi birine girin. Asla pişman
kalmazsınız. İlk önce masanıza bir
kap içinde nane, maydanoz, soğan,
biber'den oluşan yeşillik getirirler.
Limon sıkıp, yemeklerle beraber bol
bol yiyin. Biterse çekinmeyin, tekrar
isteyin. Ücrete dahil değildir. Tepside
sunulan mezelerden (isimlerini
mezeler bölümünde bulabilirsiniz)
dilediğinizi seçebilirsiniz.
Sıcak yemek olarak ızgara piliç
yemenizi tavsiye ederim. Leziz olur.
Yarım piliç ezilerek ızgara edilmiştir.
Üstüne de fıstıklı künefe yediniz mi,
Harbiye ödeviniz (!) tamamlanmış
demektir.
Antakya, ayaküstü tadabileceğiniz
lezzetler diyarıdır. Züngülü (bildiğiniz
halka tatlısı) imalatçısının önünde
sıcak sıcak yemelisiniz. İkindi vakti
açlık hissettiğiniz de (o kadar şey
yemenize rağmen, bravo!) seyyar
satıcıdan alacağınız küncülü kahkeyi
tuz-kimyona batırarak yiyebilir,
yanında ayrancıdan alacağınız buz
gibi ayranı içebilirsiniz. Lezzetini
tamamlar. İçiniz yandığında
imdadınıza meyan şerbetçileri yetişir.
Kabak tatlısını da ihmal etmeyin.
Hemen her tatlıcıda vardır.
Humus diyeceğim ama, Harbiye'de
yemişsinizdir. Eskiden olsa tavsiye
yeri! Hey gidi Emmi Hasip. Biraz ağzı
bozuktu ama, sırf gülmek için gidip
humusundan yerdik. Çarşıda da,
kunduracılardan çıktınızmı göreceğiniz
Cevizli Helvacı Mehmet Ali amca vardı.
Türkiye'de bu tatlıyı yapan tek kişiydi.
1990 yılına kadar Antakya'ya seyahat
etmiş olanlar onu ve tatlısını mutlaka
hatırlayacaklardır.
Bir de taze nohut var. Yaz
başlangıcında giderseniz, demet
demet satılan taze nohutu alıp
yiyebilirsiniz. Ama etrafı kirletmeyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder